Türkiye’ye yönelik Suriyeli göçü ve göçün ekonomik etkisi
Türkiye konumu itibariyle kıtaları birbirine bağlayan ve geçiş noktası diyebileceğimiz bir öneme sahip. Bu konumunun yanında avantalarının olmasının yanı sıra dezavantaj diyebileceğimiz bazı durumlar da ortaya çıkabiliyor. Örneğin göç konusunda dezavantaj bir konuma sahibiz. Türkiye’ye gerçekleşen göçlerin çeşitli sebepleri vardır, bunlar;
- Doğal afet
- Dini ve siyasi baskı
- Güvenlik gereksinimi
- Savaş
- Kıtlık
- Ekonomik sorunlar
gibi sebeplerden dolayı çeşitli zaman aralıklarında çeşitli bölgelerden kitlesel ve yoğun bir biçimde gelmiştir ve gelmeye de devam etmektedir. Özellikle 1980’lerden sonra göç oranlarında büyük bir artış gözlenmektedir. Gelen kitlesel göç hareketlerini durdurabilmek çeşitli çalışmalarla mümkündür. Bunlar;
- Göçün kaynaklandığı ülkelerde yapılan çalışmalar (örneğin TİKA, AFAD, KIZILAY gibi kurumlar aracılığı ile göç edilen ülkede göçün sebebine bağlı olarak çalışmalar gerçekleştirmek.)
- Sınır güvenliğinin modern aletler ve teçhizatlarla etkili olarak korunması
- Düzenli göç hareketliliğin sağlanması (unutulmamalıdır ki düzenli göç alımının yapılması düzensiz göçmen oranında düşüşe neden olacaktır.)
gibi çalışmalardır.
Türkiye’ye gelen göçlerin genel bir bölümü Türkiye’nin konumundan kaynaklanmaktadır, Batılı ülkelere gitmek amacıyla Türkiye’yi transit ülke olarak görüp diğer ülkelere geçmek isteyenler bu göçlerin büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Diğerleri ise canını kurtarmak, çalışmak istemek gibi nedenlerle Türkiye’yi tercih etmektedirler. Bu insanların oranına baktığımızda ‘’2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’’ 2021 Eylül ayı verilerine göre Türkiye’de toplamda 5,4 milyon dolaylarında yabancı bulunmaktadır, bununla birlikte geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı ise 3,71 milyon, ikamet izniyle Türkiye’de bulunan yabancıların sayısı ise 1,22 milyondur. Geçici koruma statüsü altındaki Suriyelilerin sadece 52 bin kadarı geçici koruma merkezlerinde yaşıyorken geri kalan Suriyeli nüfus ise çeşitli şehirlere dağılmış vaziyettedirler. Kaçak olarak Türkiye’den Batılı ülkelere geçiş yapamayan göçmenler her durumda Türkiye’nin kendi ülkesinden daha iyi bir vaziyette olduğunu bildiğinden Türkiye’de kalmayı yeğlemektedir. Ancak bu göç hareketliliğin sürekli olması çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Bu sorunlar kaçak işçilerin oluşturmuş oldukları negatif bir ekonomik etki, kültür çatışması, entegrasyonun sağlanamaması olarak sıralanabilir.
Türkiye’ye yapılan düzensiz göçlerin büyük bölümü sınır şehirlerine (Hatay-Kilis-Şanlıurfa) veya büyük şehirlere (İstanbul-Ankara-İzmir) gerçekleşmektedir. Bu göçmenler çadır kent, kabul merkezleri, konteynır kent, akrabalarının evinde yaşamaktadırlar. Buralara yerleşen göçmenlerin ilk yapacakları hareket geçimlerini sağlamak için bir iş bulmak olacaktır. Bu yaşam ister istemez göçmenlerin bulundukları bölgenin ekonomik, sosyal, ticari hayatlarına karışmalarına sebep olmaktadır. Ancak bu kişilerin genelde vasıfsız insanlar olması, iş bulmalarını zorlaştırmaktadır. İş bulan bireyler de niteliksiz, düşük gelirli işlerde çalışmaktadırlar. Genel olarak göç etmeden önce tarım ve hayvancılıkla uğraşan göçmenler, kent ortamına uyum sağlayamadıklarından dolayı seyyar satıcılık, inşaat, amelelik, esnaflık gibi serbest işlerde çalışarak geçimlerini sağlamaktadırlar.
Türkiye’nin Suriyeli göçmen kabul etmesindeki ilk hareket 29 Nisan 2011 yılında Suriye’den gelen 252 kişilik kafile ile başlamıştır. Gaziantep ve Şanlıurfa’ya gelen gruplara yerli halk tarafından yardımlar yapılmış ancak daha sonra gelenlerin sayısı artmaya başlayınca yerel halkın yardım etmeye gücü yetmemeye başlamıştır.
Yerli halka ve Suriyelilere çeşitli konularla görüşleri sorulmuş, verilen cevaplar aşağıda belirtilmiştir;
Göçmenlerin gözünden yerel halkla ilk karşılaşma
- ‘’Adana’ya ilk geldiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Tarsus’ta evimiz boştu Türkler koltuk, halı ne eksikse verdiler. Nasıl gidip neler yapabileceğimizi bilmiyorduk. Anlıyor ama cevap veremiyorduk. Yine de konuşmaya çalıştık.
- ‘’Halepliler gelmeye başladı, onlar gelmeye başladıklarında maalesef biz birbirimize yardım etmedik. Türk vatandaşları mesafeli davranmaya başladı. Yapılan yardımlar satılmaya başlanınca tepki doğdu.
Göçmenlerin gözünden yerelle ilk ilişkiler
Yerelle temas kurma biçimleri
- ‘’Yerel bir komşum var, ben bir defa gittim o üç defa geldi. Yol üstünde karşılaştıkça konuşuyoruz, çocuklar tercümanlık yapıyor bize. Ev sahibi kirayı geciktirdiğimizde anlayışla karşılıyorlar. Burada kiralar yıllık olarak alınıyor. Ev sahipleri anlayış gösterip kiraları aylık olarak alıyorlar.
- ‘’Bir Türk geldi, biz size bakıyoruz dedi. Suriyeliler süslenip çıkıyor dedi. Üç sene önce oldu. Bir daha da alışveriş yapmamaya başladım. Onlar benim süslenmeme laf ediyorlar. Ben onlara başınızı neden örtmüyorsunuz diyor muyum?’’
- ‘’Dördüncü sınıfa gidiyorum. Dersler çok iyi, okul eğlenceli. Beş saatimi orada geçiriyorum. Okuyorum eğleniyorum. Karışık oturuyoruz Türkler ve Suriyeliler. İp atlıyoruz, top oynuyoruz. 1-2 saat sokakta zaman geçiriyorum.
- ‘’Beni sevmiyorlar. Dövüyorlar. Ben onlara bir şey yapmıyorum. Tekme atıyorlar. Evet onlara kızgınım. Türk arkadaş değil Suriyeli arkadaş istiyorum.’’
Yerel halkın gözünden ayrışma noktaları- ekonomik yapı ve geri kalmışlık duygusu;
- ‘’Maşallah bizden zenginler. Motorlar, cartlar, curtlar altında… Savaş mağduru diyoruz Ensar diyoruz biz onlardan geri kalıyoruz.’’
- ‘’Kiralar yükseldi. Ben çalışanım. Kendi işimi yaparken işçi oldum. Kira, vergi yükseldi. Manavdık, ben ve abim çalışıyorduk. Kira 30.000 oldu. Suriyelilerle birlikte kiralar yükseldi. Acıdığımız adamlar sıfır araba aldı, bizde araba yok.’’
Yerel halkın gözünden ayrışma noktaları – gündelik hayat kültürünün uyuşmaması
Değer çatışması
- ‘’Bunlar vatansız, seni beni düşünmezler. Para için satamayacakları şey yok’’
- ‘’Çocuk fabrikası gibiler. Durmadan doğuruyorlar. Ben savaştan kaçsam utanırım.’’
- ‘’Geç saatlerde yaşıyorlar. Parkta yaşıyorlar. Biz parkta oturamıyoruz. Savaştan kaçmış Mercedes’e biniyorlarmış, savaştan kaçan adamdan bize ne hayrı olabilir?
Yerel halkın gözünden ayrışma noktaları- dil farklılığı
- ‘’Dil sorunu var, tercüman yok. Öğrenciler tercümanlık yapıyor. Velileri tanımıyoruz, bilemiyoruz. Onlarla konuşamıyoruz. Kamplaşma, kültürel sorun radikalleşmeye yol açıyor.’’
- ‘’Suriyelilerin saldırgan davranışları var. Cam siliciler bile sert davranıyorlar. Vatandaşlık bilincine sahip olmadıkları ve dil bilmedikleri için etiketleniyorlar. Türkçe konuşamadığı için bedensel olarak ifade etmeye çalışıyor.’’
- ‘’Suriyeliler dil engelini kullanıyorlar. Yardım, kömür alıyorlar. Önceki belge ile yeniden alıyorlar. İstediği yerde Türkçe konuşmayıp kuralları esnetiyorlar. Yardım talep ediyoruz.’’
Kaçak işgücü ve Suriyelilerin ekonomiye etkisi
Suriye ile bozulan ilişkiler sonucunda 150 milyar dolarlık bir ticaret hacminden vazgeçildi. Yılda 110 bin tır ile Suriye ve Suriye üzerinden 11 ayrı ülkeye ihracat yapılırken bu ihracattan da 15 milyar dolarlık bir gelir elde ediliyordu. Güvenlik sebepli askeri boyutta ise en az 50 milyar dolar harcandı.
Suriye iç savaşı sonucunda Türkiye’ye kaçan Suriyelilerin Türkiye’ye maliyeti ve bu maliyetinin karşılandığı kaynakların verildiği tablo aşağı tarafta belirtilmiştir.

Tabloda görülüğü üzere Suriyeli sığınmacılara harcanan paranın %94,64’ünü Türkiye kendisi bütçesinden karşılarken, %5,36’sının yurt dışı yardım kuruluşlarının fonları olduğu görülmektedir. Üstelik bu veri 2014 yılına aittir.
2019 yılında ise Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay tarafından Suriyeli sığınmacılar için 8.5 yılda 40 milyar dolar harcandığını, Avrupa birliği yardımlarının ise son üç yılda sadece 3.5 milyar dolar olduğu açıklandı. Bu durumda ise Suriyelilerin barınması için Avrupa’dan gelen yardımların %8’de kaldığı görülmüştür.
Kaçak işgücü ‘nün ekonomik etkisi
Yapılan maddi yardımların yanında kaçak olarak çalışan Suriyeliler kayıt dışı işgücü sergiledikleri için devletin vergi kaybına uğramasına yol açmaktadır. Ruhsatsız ve kaçak olarak açmış oldukları iş yerleri ile haksız rekabete yol açmaktadırlar. Ucuz işgücü potansiyeli nedeniyle de Türk vatandaşlarının işsiz kalmasına sebep olmaktadır.
Peki göçmenlerin gönderilebilmesi mümkün mü?
Türkiye’nin göç ile hukuki alandaki çalışmalarına baktığımızda yapılan çalışmaların uzun vadeli olmamakla birlikte günü kurtarmak amacıyla yapıldığı görülmekte ve göç mevzuatının sorunları gidermede yeterli olmadığı görülmüştür. AB’ye girilme sürecinde ise sistemli çalışmalar yapılmıştır. Buna bağlı olarak 1951 yılında Birleşmiş Milletler Cenevre Anlaşması imzalanmış Avrupa’dan gelen göçmenlere ‘’göçmen’’, Avrupa dışından gelenlere ise ‘’geçici sığınma’’ statüsü vermiştir. Ayrıca sözleşmenin 33. maddesinde ‘’Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.’’ İfadesi geçmektedir. Bu ifadenden yola çıktığımızda politikacıların seçimler yaklaşırken göçmenleri zorla göndereceğiz söylemlerini iktidar olunca hayata geçirmeleri halinde hem kendi hukukumuzu hem de Cenevre Antlaşmasını çiğneyerek uluslararası hukuku yok saymış olacaklardır. Ancak tabii bunların hepsi göze alınarak da böyle bir yönteme başvurulabilir, kim bilir… Uzun süreli göç politikalarının olmamasının, politikaların sürekli değişmesinin acısını ilerde çekmeye devam edeceğiz gibi duruyor.
Gönüllülük esasına bağlı olarak geri gönderim söz konusu olacaksa da, ilk kafilenin yıllar önce 2011 yılında ülkemize geldiğini söylemiştik; bu durumda yıllardır ülkemizde yaşayan ve hayatını kurarak düzenlerini oturtan Suriyeliler için gönüllü olarak Suriye’ye gidip orada sıfırdan yeni bir hayata başlamak çok kabul edilebilir bir durummuş gibi gelmiyor.
Bu sebeplerden dolayı hem iktidar partisinin hem de muhalif partilerinin sadece seçim yaklaşırken vaat olarak değil, gerçekten gerçekleştirebilecekleri; uzun dönemli politikalarını belirlemeleri gerekmektedir. Zorunlu göç olacaksa zorunlu göç, gönüllülük esasına bağlı olacaksa da ona göre bir yol izlenmeli ve bir an önce uyum çalışmalarına başlanmalıdır.
Ayrı bir durum olarak da uyum sağlanmasının ne kadar başarılı olacağı bir başka sorundur; Suriyelilerin yaşam standartının bizimkinin tersine öğlen 12-13 saatlerinde işe başlayıp 5-6 saat sonra çalışmayı bırakıp dışarıda gezmeye dayalı vakit geçirmenin daha çok istenmesi, Suriyeli kadınların genelde ev hayatı yaşamaları erkeklerinin ise toplu şekilde dışarıda gezmesi bizimle olan farklılıklardan bazılarıdır.
Unutulmamalıdır ki ‘’Göç insanın sadece hayatını değil tabiatını da değiştirir, tabiatı değişen insan ise yapacağı eylemi değiştirir.’’ Suriyeliler ile yerli halkın kültür, dil bakımından farklı olması yerli halk tarafından güvensiz bir durum olarak görülmektedir. Ki buna bir örnek verecek olursak, İsveç Başbakanı’nın 28 Nisan 2022 tarihinde yaptığı açıklamada ‘’ Son yirmi yılda ülkeye kabul edilen göçmenlerin entegrasyonunun başarısız olduğunu ve bu durumun da ülkedeki paralel toplumlara ve çete suçlarına yol açtığını’’ söyledi. Titiz bir biçimde seçerek ülkeye aldığı göçmenlerin bu denli negatif bir etkisinin olması Türkiye gibi çok fazla göçmen alan bir ülkede umarım ki ileride büyük sorunlara yol açmaz.
KAYNAKÇA
- Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi tarafından düzenlenen ‘’Göç ve Güvenlik’’ isimli panel (29 Nisan 2022)
- ‘’Türkiye’ye Yönelik Kaçak İşgücü Göçü’’ Dr. Taner Akpınar
- Birey ve Toplum dergisi ‘’Suriyelilerin Ekonomik Etkisi: Kilis İli Örneği’’ Hacı Mustafa PAKSOY, Hüseyin KOÇARSLAN, Erhan KILINÇ, Ahmet TUNÇ
- ‘’Türkiye’de Göç Sorunu, Göçlerin Sosyo-Ekonomik Yansımaları: İskenderun Örneği’’ Yüksek Lisans Tezi Zeynep Eraldemir
- Sözcü gazetesi ‘’Suriyeliler Türkiye’de kalsın diye harcanan paranın sadece yüzde 8’ini Avrupa ödedi.’’ İsimli haberi
- Cumhuriyet gazetesi ‘’ CHP’li Toprak: Suriyelilerin Türkiye’ye faturası 50 değil 250 milyar’’ isimli haberi