Türkiye, ekonomik koşulları itibari ile günümüzde sınıflar arası uçurumun arttığı bir ülke haline gelmektedir. Siyasi ve çevresel etkenleri bulunan ekonomi plansızlık sebebiyetiyle gün geçtikçe kötü bir hal almakta bu hal doğrultusunda vatandaşlar en basit temel ihtiyaçlardan bile mahrum kalmaktadır. Alt-orta-üst sınıf arasında kapitalist üzen gereği farklar olmaktadır. Ancak günümüz Türkiye’sinde orta sınıf git gide yok olmakta, üst sınıf kavramı yalnızca nüfusun ufak bir kısmını oluşturan bir haldedir.
Asgari Ücret Vatandaşı Uçurumdan Sürüklüyor
Bugün Türkiye’de 3.4 milyon işçi asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. Türkiye’nin hangi bölgesinde yaşıyor olursanız olun, hangi şehirde çalışıyor olursanız olun patronlar tarafından size vaat edilen ücret asgari ücretin sınırlarına dayanıyor ya da altında kalıyor. Asgari ücretin dahi açlık sınırının altında kaldığı bir durumda asgari ücret altında çalışmak alt sınıfı daha da alt haline getiriyor. Ortalama bir ailenin geçinmesinin imkansız olduğu ve alt sınıfın koşullarını yaşamasına dahi izin vermeyen hale getiren çalışma şartları Türkiye’de oldukça yaygınlaşmaya başladı. Büyük şirketlerin ve patronların zenginleşmesinin artışına sebep olan bu durum modern köleliği de beraberinde getiriyor.
1.7 milyon insanın 1500 TL gibi komik bir ücretin altına çalışması da iş bulmanın hayli zor olduğu ülkemizde mecbur bırakılmış bir çaresizlik durumu yaratıyor. Bütün ücretli çalışanların %33.8 ‘i asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamlarını sürdürmek zorunda. Durum bu haldeyken, sendikalaşma ve işçi direnişlerinin artması oldukça normal bir durum. Yemeksepeti, Getir gibi ve daha birçok büyük firmayı etkisi altına alan işçi direnişlerinin sayısı hiç de azımsanacak bir ölçüde değil. Çalışanlarına gerekli zamları yapmayan, çok ucuz ücretlerle insani şartlar sağlamadan çalıştıran, uzun iş saatleri boyunca emeklerini sömüren bu tür şirketler işçi direnişinin karşısında durmak için oldukça hızlı cepheleşiyor. İnsanların en temel hakkı olan barınma, beslenme gibi haklarını dahi karşılayamacakları ücretler teklif etmek ve bu ücretlere insanların saatlerce çalışmasını beklemek oldukça komik.
Asgari Ücretliler Ülkesi: Türkiye
Ülkemizde asgari ücretin ortalama ücret haline geldiğini gözlemleyebiliyoruz. İşverenler ortalama ücret olarak asgari ücreti görüyor ve bu ücret doğrultusunda çalışan arıyorlar. Asgari ücretin açlık sınırının altında olması ise çok büyük bir problem haline geliyor. Verilmesi gereken en düşük ücret olarak tanımlayabileceğimiz asgari ücret, ortalama statüde bir ailenin barınma, beslenme, bakım masraflarını karşılayabilmekten oldukça uzakta. Açlık sınırı 5bin TL civarlarında olmakla beraber yoksulluk sınırı bunun üç katından daha fazla olarak 16bin Türk lirası civarlarındadır. Sadece hayatta kalmanın bedelinin 5000 TL civarlarında olması akıllara şu soruyu getiriyor: Nefes almak yaşamak mıdır?
Nefes Almak Yaşamak Mıdır?
Türkiye’nin mevcut durumu göz önüne alındığında bu soruyu sormak bir işçi, öğrenci, emekçi demeden herkesin hakkıdır. Sadece hayatta kalmamıza yetecek ücretler ile çalıştırılırken yoksulluk sınırının 16000 TL olduğu bir ülkede, canı bir çikolata çektiğinde yiyemeyen; konsere, tiyatroya, festivale gidemeyen bir nesil yetişiyor. Üniversite öğrencileri hayat pahalılığından kampüsünden dışarı çıkamıyor, bir işçi markete çocuğuyla beraber gidemiyor bu ülkede! Çocuğunun elinden tutmuş bir ebeveyn, bir şey ister de alamam korkusuyla çocuklarını markete, pazara götüremiyor. Gerekli besini alamayan çocukların yetiştiği, meyvenin lüks haline geldiği bir ülkede yaşıyoruz.
Üstelik brüt asgari ücretin neredeyse 2 bin TL’si vergilere gidiyor. Aldığınız ücretin neredeyse yarısını vergilere veriyor buna rağmen kaliteli hayatlar süremiyorsunuz. Geri kalan ücretle kiranızı, alışverişinizi, çocuğunuzun ihtiyaçlarını, isteklerinizi, kişisel bakımınızı, faturalarınızı karşılamak zorundasınız. Hiç gibi gözüken bu ücret ekonominin gidişatıyla gerçekten hiç halini alıyor. Sınıflar arası uçurum git gide daha fazla artıyor. Üst sınıfın daimi kazanç yükselişi alt sınıfın kaybedişiyle birleşiyor. Orta sınıfın neredeyse yok olmak üzere olduğu ülkemizde hepimiz birer alt sınıfız. Hayatımızı idame ettirmek için saatlerce zaman harcıyor, ailemize ve arkadaşlarımıza zaman ayıramıyoruz. Durup kendimizi dinleyecek vaktimiz bile yok. Çalışmak ve çalışmak zorundayız.
Modern Kölelik ve Sınıfların Uçurumu
Modern kölelik dediğimiz şey yok denecek ücretlere var olan zamanının yarısından fazlasını vermek demektir. Yaşamını sürdürebilecek minimum ücretlere tabii olmak ve bu ücrete şükretme mecburiyetine bırakılmaktır. Buna da şükür diyecek duruma getirilmektir. Hayatınızın her anını 60 yaşından sonra rahat olmaya çalışarak harcamak ve 60 yaşından sonra da çalışmak zorunda bırakılmaktadır modern kölelik. Bize dayattıkları ve yapmak zorunda bırakıldığımız her şeydir. Birilerinin jetleriyle Dubai’de gezebilmesi için sizin tüm hayatınızı heba etmenizdir. Umarsızca size bu ücreti reva görenlere saatlerce emekle karşılık vermektir.
Modern köleliğin doğal getirisi de sınıflar arası uçurumdur. Sosyal devlet olduğunu zanneden Türkiye bu idealden oldukça kopmuş bir haldedir. Sınıflar birbirinden bambaşka hayatlar yaşamaktadır. Köşede birileri açlıktan ölüme terk edilmişken, patronların yalılarında sabah kahvaltısı yapma telaşında olmasıdır. Siz çocuğunuza bez almak için saatlerinizi veren bir alt sınıf mensubu olurken bir başkasının en büyük telaşının bugün giyeceğine uygun renk ayakkabısı olmamasıdır sınıf uçurumu. Sınıflar arası bu çatışmadan ve farktan kurtulmaya bir adım bile yaklaşmayan Türkiye, ne asgari ücrete hatırı sayılır zamlar yapmakta ne de işçinin hakkını korumaktadır. Bizleri yok saymakta ve görmezden gelmektedir bu patronlar! Kendi koltuklarında rahat olan ve refah içinde yaşayanlar bizim açlığımızı görmezden gelmektedir.
Bu doğal sonuçların hepsini topladığımızda bugün karşımıza acınası bir Türkiye tablosu çıkıyor. Yüzyıllarca geriye düştüğü haklar konusunun yanında ekonomik krizini vatandaşının sırtına yüklediğini rahatça gözlemleyebiliyoruz. Bu sorunun çözümü mevcut ve uygulamaktan çok uzağız.