“Her şey beynimizle ilgili” denildiğini her duyduğunuzda omuzlarınızı silkmek kolay olabilir, ancak özellikle tıbbi araştırmalarda durumun aslında tam anlamıyla böyle olduğu görülmektedir. Beyin ve hormonlar, vücudunuzun stres altındayken iyileşmesine yardımcı olabilecek güçlü etkenler olarak karşımıza çıkabilir. Bu etkenlerden birisi de plasebo etkisidir. Plasebo kelimesi, latince kökenlidir ve “memnun etmek” anlamına gelir.
Birçok klinik deneyde, araştırmacılar yeni tıbbi tedavilerin nasıl işe yarayabileceği konusundaki çalışmalarını geliştirmek için plasebo olarak bilinen psikolojik bir etkiyi deneylerinde kullanırlar. Plasebo ilaçları genellikle şeker, tuzlu su veya sadece su şeklinde olabilir. “Çift kör çalışma” olarak adlandırılan bir çalışmada, bir hastaya psikolojik bir etki olan plasebo ilacı verilirken diğerine test edilen asıl ilaç verilmiştir. Hastalar ilaçlara karşı ön yargıda bulunmasın diye ne hastalara ne de araştırmacılara plaseboyu hangi hastanın aldığı söylenmemiştir ve daha sonrasında asıl ilacın ve plasebonun etkileri incelendiğinde; plasebo ilacını alanlar, gerçek ilacı alanlar kadar tedaviye olumlu yanıt vermişlerdir.
Placebo etkisini daha iyi anlayabilmek için negatif etkisi olan “Nosebo” etkisine bakalım: Günlük hayatımızda ilaçların prospektüslerine baktığımızda yan etkileri dikkatimizi çeker. Bu yan etkilerin fizyolojik etkileri olabileceğini düşündüğümüzde ilacı aldıktan sonra ilacın yan etkilerini hissetmeye başlarız.
Plasebo etkisi gerçek mi?
Şeker, tuz veya sudan başka bir şey olmayan bir plasebo nasıl gerçek iyileştirici özelliklere sahip olabilir? Eğer ilaçtan alacağımız beklenti yüksekse ve kendimizi şartladıysak belirli hormonların salınımına dayalı olarak kendimizi ilacın etkisine inandırabiliriz. Örneğin, rahatsızlanıp acile gittiğimizde bize takılan serumun bize iyi geldiğini düşünüyoruz. Pekala serumun tuzlu su olmadığını nereden bilebiliriz?
Örneğin; bir plasebo alırsanız ve size bunun rahatlamanıza ve uyumanıza yardımcı olacağı söylenirse ve açıklamaları gerçekten inandırıcıysa, beyniniz stres hormonları üretmeyi bırakabilir (veya daha az üretebilir) ve rahatlamanıza yardımcı olmak için endorfin salgılayabilir. Reçete yazan bir doktorun tedaviye olan hevesi, hastanın nasıl tepki vereceğini bile etkileyebilir. Bir doktor, bir tedavinin arzu edilen bir etkiye sahip olacağı konusunda çok olumlu görünüyorsa hastanın ilacı almanın yararlarını görme olasılığı daha yüksek olabilir. Bu durumda aslında birçok hastalığın tedavisi için hasta ve doktorun iletişiminin öneminden de bahsedebiliriz. Pozitif bir ilişki, negatif etkileri hafifletebilir. Bu, bir hasta bir hastalığı tedavi etmek için gerçek ilaçlar aldığında bile plasebo etkisinin ortaya çıkarabileceğini göstermektedir.
Başka bir örneği daha ele alalım. Belki yıllardır baş ağrısı çekiyorsun ve parasetamol aldığın her seferde daha iyi hissetme eğilimindesin. Beyniniz bu rahatlamayı ilaç almakla ilişkilendirdiği için normalden daha hızlı rahatlayabilirsiniz, ancak gerçekte ilacın kendisi düşündüğünüz kadar hızlı etki etmez. Başka bir örnek ise, yoga veya meditasyon yapmaktır: Bu ritüellerden herhangi birinden içsel bir dinginlik hissi yaşadıysanız, bir dahaki seferde bu sakinlik hissini deneyimlemeniz daha olasıdır çünkü beyniniz yoga ve meditasyonu stres giderici olarak ilişkilendirmeye başlamıştır. Bunun nedeni, beyninizin belirli davranışlara yanıt olarak hormon salgılaması olabilir.
Hem ilaçlarla hem de günlük hayatta beynimizin etkilendiği bazı plasebolar:
- Yaya geçitlerinde yer alan karşıya geçmek için “butona basınız.” tuşu.
- Asansördeki kapı kapatma tuşu.
- İnsanların sigaranın stresi azalttığına olan inancı.
- Boyutu büyük olan ilaçların daha işe yarar olduğu düşüncesi.
Sonuç olarak, günlük hayatımızda da tedavilerimizde de beynimizin gücünü gösteren bir etkidir plasebo. Çoğu zaman plasebonun pozitif etkenlerinden mutluluk hormonları salgılamaya daha meyilli kişiler etkilense de yaşantımızda her zaman pozitif bir duruş sergilemeye çalışmak hayatımızın yaşam kalitesini arttırabilir.