Nasıl Mutlu Olunur?

Bir söyleyiş var bilirsiniz. İnsanlar tüm hafta boyu hafta sonunu, tüm sene boyunca yazı, tüm hayatları boyunca da mutluluğu beklerler. Gerçekten de öyle. Tüm hayatımız boyunca öyle ya da böyle mutlu olmanın yollarını arıyoruz. Bir sürü düşünür, filozof da hep bu amacın peşinden koşmuş ve bugün hala kullandığımız birçok mutluluk öğretisini literatüre katmışlar. Bu yazımda Antik Yunan’dan Helenistik felsefeye bir yolculuğa çıkacağız ve mutluluğu keşfedeceğiz. Bunu yaparken de başta Aristoteles sonrasında Stoacılık ve Epikürcülük yolumuza meşale tutacak. Hazırsanız başlayalım!

İnsan doğası gereği mutluluğu arar, tüm eylemlerini bu çaba yönünde sürdürür. Mutluluk, “insan eylemlerinin ve çabalarının nihai ve en yüksek amacı olan hâl, yaşamdaki en yüksek değer ya da hedefe ulaşma durumu” (Cevizci, 2005, 1202) olarak tanımlanmıştır.

Epikurosçu, Septik ve Stoacı okullar mutluluk konusuna daha işlevsel biçimde yaklaşmışlardır, teorik düşünceden ziyade pratiğe önem vermişlerdir. Peki pratiğe önem vermek ne anlama geliyor? Bu üç felsefenin çıkış zamanlarına bakarsak tarihsel olarak son derece karışık bir dönem olduğunu görürüz. Yunan şehir devletlerinin Roma işgalleriyle karşı karşıya kaldığı bu dönemde devlet insan mutluluğunu sağlama işlevini yerine getirememiştir. Bu yüzden bu dönemde insanlar toplumcu bir mutluluk anlayışından çok bireysel bir mutluluk anlayışını benimsemişlerdir. Yani savaşları durduramıyorsak, işgalleri engelleyemiyorsak, o zaman kendimizi mutlu etmeye bakalım olarak da düşünebiliriz bu yaklaşımı. Toplumsal olarak huzurun kısmen de olsa sağlandığı durumlarda ise filozoflar bilgiye salt bir merak ve arzuyla yaklaştıkları için birçok alanda çok daha sistematik ürünler vermişler daha teorik açıklamalar yapmışlardır. (Timuçin, 2004, 383) Platon ve Aristoteles’e baktığımızda onlar bireyin mutluluğunu devletin mutluluğundan ayrı görmezler. Onların mutluluk düşüncesi siyasi ve toplumsal hayatı kapsamaktan hiçbir zaman geri durmaz ortaya koyulan bilgiler diğer bilimsel ve felsefesi alanlarla da sıkı bir ilişki içerisindedir. Bu bakımdan onları büyük bir dünya görüşü oluşturan, insanı siyasi,toplumsal ve bireysel olarak topyekün ele alan filozoflar olarak tanımlamak son derece doğru olacaktır.(Arslan,2008).

Aynı zamanda bu filozofların döneminde Yunan değerleri tek başına hakimiyetini sürdürürken, Helenistik dönemde Yunan değerleri Roma değerleriyle karşılaşmıştır, bu düşünsel anlamda büyük değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Yine de ilkçağ filozoflarıyla Helenistik dönem düşünce okullarının mutluluğa bakış açısında birçok benzerlik de mevcuttur.  Burdan çıkarılacak sonuç: Helenistik dönem filozofları insanların acılarına çare bulmayı bulamadıklarında ise insanlara bu durumu kabullenmeyi öğütleyen bir tutum içerisindeyken Platon, Aristoteles gibi filozofların daha bütünleyici, toplumun her alanına değen ahlak ve mutluluk felsefeleri ortaya koymuş olmalarıdır.

ARİSTOTELES’TE MUTLULUK

STOACILIK

EPİKÜROSÇULUK

ARISTOTELES’TE MUTLULUK

Aristoteles Batı geleneğinin en önemli filozoflarından biri kabul edilir. Ahlak, erdem, iyi ve özellikle mutluluk konusuna oldukça değer vermiştir, bunu eserlerinde, özellikle de oğlu Nicomachus’a yazdığı Etik üçlemesinde görmekteyiz. Aristoteles, hocası Platon’dan etkilense de varlık açıklamasıyla ondan büyük ölçüde ayrılır. Platon maddesel varlıkları dışlayıp, idealar dünyasıyla ilgilenirken, Aristoteles duyu organlarıyla algılayabildiğimiz varlıklara önem verir. Platon’un reel dünyadan ayrı bir dünya olarak kurguladığı idealar dünyasını reel dünyadan ayırmak yerine onun içinde görür.

 Aristoteles mutluluğa dair ereksel bir bakış açısına sahiptir.  Erek: gerçekleştirmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, maksat, hedef anlamlarına gelir. Ona göre en nihai erek mutluluktur ve mutluluğun ön koşulu da kendini gerçekleştirmektir. İnsanı aklından ötürü varlıklar hiyerarşisinde en üst sıraya koyan Aristoteles insanın aklını kullanarak doğru ve güzel davranışlara ulaşabileceğini savunur. Mutluluk için aklın yanında güzellik, bilgelik ve ölçülülük de gereklidir. Burada Aristoteles, Sokrates’e bir eleştirir getirir. Sokrates erdemi bilmeyle sınırlarken Aristoteles bilginin yanında eylemi de savunmuştur. Aristoteles’e göre erdemli olmak için bilmek yetmez, buna uygun davranışlar da sergilemek gerekir. “Yiğitlik, dostluk ve adalet” filozofa göre erdeme dair en önemli kavramlardandır. Bu davranışlar da ancak ölçülü olmakla gerçekleştirilebilir. Bu noktada karşımıza Aristoteles’in “Orta Nokta” kavramı ortaya çıkar. Fazla cesur olmak da fazla korkak olmak da Aristoteles’e göre doğru değildir. Aklı kullanmak bazı şeylerden korkmayı getirse de cesur olmak korkulara rağmen harekete geçmektir. Bir insanda bu iki meziyetinde olması gereklidir.

Dostluk, Aristoteles için en önemli bir kavramlarından biridir ve bir çıkar birlikteliğini değil, ”kendiliğinden iyi olma hali”ni temsil eder. Adalet’e gelecek olursak Aristoteles adaleti bireysel bir kavram olarak değil toplumsal bir kavram olarak görür. Bireyin mutluluğu son derece önemlidir ama insan doğası gereği politik bir hayvandır. Bu yüzden insanın mutluluğu için sağlam bir devlet ve toplum yapısı ön koşullardan biridir. Aristoteles mutluluğu en nihai amaç olarak görür demiştik. Filozof, şan-şöhret, zenginlik, haz gibi diğer kavramları da mutluluk yolunda hedeflediğimiz amaçlar olarak görür. Aristoteles, hazzı şeytanlaştırmaz, ölçülü olduğu takdirde gerekli olarak görür.

Aristoteles mutluluğu üç yapı taşına ayırır: ruhla ilgili iyiler, bedenle ilgili iyiler ve dıştan gelen iyiler. Aralarından en önemlisi ruhla ilgili iyiler’dir. Bir bilge hasta ve yoksul olsa da mutlu olabilirken zengin, sağlıklı fakat erdemsiz kimse mutlu olarak nitelendirilemez. Mutluluk Tanrı’nın insanlara verdiği bir ödül değildir. İnsanın kendi aklı ve çabasıyla ulaşabileceği bir kavramdır. (Kalaycı,2014)

EPİKÜROSÇULUK

Epikür, M.Ö. 341- 270 yıllarında yaşamış, Sisam adası doğumlu Yunan filozofudur. Hayatının büyük kısmını Atina’da geçirse de düşünceleri mevcut siyasi iktidarla çatıştığı için derslerini Midilli ve Lapseki’de verir. Onu diğer filozoflardan ayıran önemli bir etken de okuluna kadınları ve köleleri de kabul etmesidir. Hristiyanlığın ortaya çıkışıyla birlikte Epikürcü öğretilerin üstü kapatılmaya çalışılsa da bu öğretiler yüzyıllar boyunca birçok insana ilham kaynağı olmuştur. Hristiyanlığın bu öğretilerin üstünü kapatmaya çalışması Epikürosçuluk’un hiçlikle, kaderle ,tanrıyla ve ölümle ilgili söyledikleridir. Diğer ahlak öğretileri insanların talepkâr, isyankâr olmalarını engellemek için onlara öteki dünyayla, yani Hades’te acı çekme korkusuyla vb. şeylerle korkuturken, Epikürcülük tüm bunları reddetmiştir. İnsanlara acı veren kader, tanrı, ölüm korkusu gibi kavramların içi boştur. Tanrı varsa bile evreni yarattıktan sonra evrene müdahil olmayı bırakmıştır. Ölüm için korkmak beyhudedir, çünkü ölümle insan hiçbir zaman aynı anda var olamaz. Ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok demiştir Epiküros.

 Epikürcülük Demokritos’un atomculuk kuramını benimsemiştir ve doğada mekanik bir zorunluluğu reddetmiştir. Kaderi bir kuruntu olarak görmüşlerdir, onlara göre insanlar yazgılarının oyuncağı değildirler, istedikleri gibi yaşamak yönünde önlerinde bir engel yoktur. Hem Tanrılar dahi kamusal alandan uzak kurmuşlardır, evrenin herhangi bir köşesinde, dünyayla ilgili işleyişlere müdahale etmeden yaşamaktadırlar. O halde Tanrıdan korkmaya da gerek yoktur. Epiküros, Aristoteles ve Platon’un yaptığı metafiziksel tanımları boş addeder. Materyalist görüşe sahip Epiküros var olanı esas alır. Felsefenin üç alanı olan fizik, mantık ve etikten üçüncüsü olan etiği hiyerarşide en üst sıraya koyar ve fizik ve mantığı ona ulaşmada kullanılan araçlar olarak niteler. Ona göre mantık fiziğe, fizik de etiğe hizmet etmelidir.

Epikürosçu okul “haz” kavramını etiğin merkezine koyar ve insan hayatının nihai amacının hazza tutunmak ve acıdan kaçmak olduğunu söyler. Bu söylem oldukça hedonist olarak yorumlanabilir ama Epikür’ün burada kastettiği haz sürekli eğlenmek, gününü gün etmek değildir. Ona göre acısız hayat yanında sakin bir hazla gelir. Epikür zevkleri kategorilere ayırır: hem doğa hem de zorunlu hazlar (yeme, içme, uyuma gibi), doğal fakat zorunlu olmayan hazlar(cinsellik), ne doğal ne de zorunlu hazlar (zenginlik, ün vb.). Bu gruplardan en çok hem doğal hem de zorunlu olan hazlara önem verir. Bir nevi insanın karnı tok, sırtı pek olduğu zaman dünyanın en mutlu insanı olduğuna dair bir bakış açısı olarak yorumlayabiliriz.

Epiküros da diğer öğretiler gibi nihai erek olarak mutluluğu gösterse de bunu o güne kadar kutsal sayılan birtakım kavramları reddederek yapmıştır, bu bakımdan bu öğretinin oldukça devrimci bir niteliğe sahip olduğu söylenebilir.

STOACILIK

Stoa felsefesi Antik Yunan ve Roma’da gösterdiği etkiyi yüzyıllarca sürdürmüş hem Müslüman hem Batılı birçok düşünürün felsefelerini oluştururken yararlandığı bir kaynak olmuştur. Günümüzde dahi uygulanan birçok psikoterapi tekniği kökenlerini bu antik felsefeden almıştır. Stoacılık M.Ö 300 yılında Kıbrıslı Zenon tarafından kurulmuştur. Ortaya çıkışından, en büyük temsilcilerinden biri olan Marcus Aurelius’un ölümüne kadar olan yaklaşık 600 yıllık süreçte büyük ölçüde kendi temel prensiplerine sadık kalmıştır. Bu 600 yıl içinde Stoacılığı üç döneme ayırabiliriz: Eski Stoa, Orta Stoa ve Son Stoa. Eski Stoa’nın temsilcileri a Kıbrıs’lı Zenon (336-264 ), Kleanthes (33 1-232) ve Khrysippos’ (280-21 O)tur.

Orta Stoa’nın öncülüğünü Diogenes ve Panetius yapmıştır. İmparatorluk Stoası olarak da isimlendirilen Son Stoa’nın en bilindik figürleri ise a Seneca ( İ.Ö.4.­ İ.S. 65.), Epiktetos (50-1 30) ve Marcus-Aureliusn (121-180)’tur. Bu akımlar arasından bazı farklılıklar olsa da Stoa felsefesi ahlak,adalet ve erdem esaslarına dayanan kimliğini kaybetmemiştir.

Stoa okulu Zenon tarafından Atina’da kurulmuştur ve Zenon derslerini açık bir dehlizdeki resim galerisinde veriştir. “Stoa” Yunanca’da “direklere dayanmış açık bir dehliz” anlamına gelir. Felsefe de adını buradan almıştır.

Helenistik devrin en büyük düşünce hareketlerinden biri olan Stoa okulu çağdaşı Epikür okulu gibi, felsefenin amacının, insanı mutluluğa ulaştırmak olduğunu düşünür. Stoacılara göre mutluluk dışarıdan gelen olaylara değil, insanların o olaylar karşısında takındıkları tutuma bağlıdır. Zenon felsefeyi ilk defa mantık, fizik ve ahlak olmak üzere üçe ayırmıştır. Ahlakı felsefenin merkezine koyan Zenon fiziği ahlakı bilimsel olarak temellendirmek için bir araç olarak görmüştür. Mantığı da hem fiziki hem de ahlakı temellendirmek üzere kullanmıştır. İlk dönem Stoasında haz son derece dışlanmış, erdem en yüce nitelik olarak görülmüştür. Orta Stoa ’ya gelindiğinde ise okul ilk dönemki düşünce sistemine göre daha esnek, sorgular hale gelmiştir. İmparatorluk Stoasında ise bu esnek tutum desteklenmemiş, felsefenin ilk dönemki sert temellerine dönmesi için çabalanmış ve daha kapsamlı bir mutluluk öğretisi oluşturulmuştur.

Stoa mutluluğunun temeli bir anlamda yazgıya boyun eğmektir. İnsan içsel değerleriyle var olur, dışarıdan gelen hiçbir olay insan izin vermezse insanın mutluluğunu bozacak güce sahip değildir. Asıl olan insanın başına gelen her şeyi kabul edip değiştiremeyeceklerini kabullenmesi ve bu yönde çabalamamasıdır.

Destanlaşmış Aşklar

Astroloji Nedir?